Logomuzun Tarihçesi

Yıl 1976: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğrenciyim. Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Arkadaşım Şanal ile birlikte İstanbul’un değişik mekânlarında siyah-beyaz fotoğraflar çekiyoruz. Bir gün de İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne gittik. Müzenin içinde ve dışında birçok fotoğraf çektik.

Oradan ayrılmak üzereydik, o sırada bahçenin arka tarafında eski bir lahit gördük. Lahitin üzerindeki desenler çok ilgimi çekti. Bu, bir medusa başıydı. Net ve temiz bir görüntüsü vardı. Onun da fotoğrafını çektim. Çünkü üzerinde ilginç ve köklü bir enerji hissetmiştim.

Yıl 1977: Kervan Film’de reji asistanı olarak çalışmaya başladım. Değişik sanatçılarla çalışıyorduk ve birbirimizle haberleşmek için, telefon numaralarımızı veriyorduk. Bir kartvizit bastırma ihtiyacı doğdu.

Ben de çekmiş olduğum bu fotoğrafı, kartvizitim olarak kullanmaya başladım. O zamanlar bir kartvizite antik bir resim bastırmak pek de görülmemiş olan bir şeydi. Çok beğenildi ve ilgi çekti.

Yıl 1980: İlk kitabım olan “Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları”nı tercüme ettim ve sonra da bastırdım. Yayınevi adı olarak “Arıtan”ı kullandım. Yayınevini simgeleyen “logo” da bu “medusa başı” görselini kullandım.

Yıl 1990: Anjelika Akbar ve ilk eşi Yahya Bey Cağaloğlu’ndaki yayınevi ofisine gelmişlerdi. Yayınevi logosundaki görseli gören Yahya Bey’den övgü dolu sözler beklerken, o beklemediğim bir konuşma yaptı.

“Bu medusa başını kullanmayın. Saçları yılanları temsil ediyor. Gözleri, ağlayan ya da hüzünlü bir kişiyi sembolize ediyor. Suratı, üzgün ve mutsuz. Boğazındaki düğüm, onu boğuyor, kısıtlıyor ve söylemek istediklerini söylemesine engel oluyor. Eski bir imaj oluşturuyor ve olumsuz bir enerji veriyor. Kötü etkileri üzerine çekiyor. Ayrıca onu bir yuvarlak çerçeve içine almışsınız. Bu da, sizin enerjinizi daraltan bir etki oluşturuyor” dedi.

Ben olaya, o güne kadar hiç öyle bakmamıştım. Buna rağmen uzun yıllar bu logoyu kullanmaya devam ettik. Ve bu, bizim o dönemde çok başarılı kitaplar yayınlamamıza ve satışlarımızın iyi olmasına bir engel teşkil etmedi.

Yıl 2001: Yayınevi ofisini Topkapı’ya taşıdık. Bir gün bizi ziyarete gelen bir dostum, logo ile ilgili olarak Yahya Bey ile çok benzer bir yorum yaptı. Ben de, yeni bir görsele geçmemiz gerektiğini düşündüm. Logomuzu yeniledik. Medusa başında olumsuz olarak ne varsa, onları bu logoya dâhil etmedik.

Mor renk bilgeliği, Arıtan yazısı hafifliği, üst ve alt şeritler sonsuzdan gelip, sonsuza giden bir akışkanlığı, dalgalanmalar ise, durağandan hareketliliğe geçişe ve canlılığa vurgu yapıyordu.

Yıl 2008: İlk kitabım olan “Holistik Evren Tasarımı”ndan sonra, “Holistik İletişim” adlı kitabımı yazmıştım. Yayınevimiz farklı bir alana geçiş yapıyordu. “Holistik” kavramı “bütün evrenin birbiri ile iletişim içinde bulunduğunu” anlatıyordu.

Bu seferki logo, bu iletişimi simgeliyordu. İki yanındaki ”> <“ işaretleri evrendeki bu kapalı devre haberleşmeyi vurgulamak içindi. Sarı renk ise, iletişim rengi olarak tercih edildi.

Yıl 2017: Yayınevimiz köklü ve bilinir hâle gelmişti. Logomuza “Yayınevi” sözcüğünü koymanın gereksiz olduğu düşüncesi ile yeni logomuza geçtik. 

.

Kapat